ATATÜRK ORMAN ÇİFTLİĞİ’nin 5 Mayıs 1925 tarihinde başlayan oluşturulma öyküsü, 5 Kasım 1937 tarihinde, yani ölümünden yaklaşık bir yıl önce, Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından kişisel olarak yeni bir statüye kavuşturu-luyordu. Gazi, mülkünü içindeki ve üstündeki her cinsten üretilmiş kültürle ve ürünle birlikte, Hazineye hediye ediyordu.
“Hazineye hediye etmek”, ortaya çıkardığı eseri, tüm sonuçları ve ürünleriyle birlikte milletinin tasarrufuna ve değerlendirmesine terk etmek demekti.
“Hazineye hediye etmek”, milletinin gelişen sağduyusuna, bilimsel bilgiye inancına, deneyimle gelişen ve kademe atlayan bilincine güvenmek, demekti.
“Hazineye hediye etmek”, kendi kişisel mal varlığından, milletinin kullanımı ve değerlendirmesi için vazgeçmek demekti.
ATATÜRK ORMAN ÇİFTLİĞİ’nin bir miras örneği olarak, düzenlenen açık intikal belgesiyle miras olarak milletine bırakıldığını unutturmak isteyenler; ya da her mirasta olduğu gibi, mirasyedi gibi davranmak isteyenler; bunun ne denli güçlü bir ‘geride bırakma, geliştirme ve yararlandırma hakkı’ oluşturduğunu da unutturmak isteyenler-dir. Atatürk Orman Çiftliği birbirini izleyen yönetimler boyunca bakımsızlığa terkedildiyse, bunda birinci derecede sorumlu olan, ‘kendisine bırakılan miras’ı unutan millet olmak durumundadır.
‘Mirası alan taraf’, yani ‘verese’, kendi malını doğrudan takip etmek durumunda değil midir?
‘Verese’, hakkını aramak durumunda değil midir?
‘Verese’nin, 2010’dan beri AOÇ’de olup bitenler konusunda hesap sormayacağı mı düşünülmektedir?
‘Verese’nin Ceza Davaları yoluyla zarar-tazmini istemeyeceği mi hesabedilmektedir?
Bir siyasetçinin diline pelesenk olduğu gibi, ‘tüyü bitmemiş yetim hakkı’nı koruyan ve koruyacak Devlet’in, bozkırda yaratılan vaha ve cenneti, tekrar bozkıra irca eden (dönüştüren), bundan mutluluk duyduğu müstehzi ve bıyıkaltı siyasetçi sırıtışıyla belli olanlardan hesap sormayacağı mı düşünülmektedir?
FENA HALDE YANILIYOR BİRİLERİ!
Görüldüğü gibi, 11 Haziran 1937’de istenen hediye yapma ya da bağışlama isteği sonucunda, Başvekil İsmet İnönü, 23 Haziran 1937’de konuyu Bakanlar Kurulu’na sunar (“Hey’et-i Vekile’ye arz”) ve sonra “Maliyeye” diye not düşerek, Maliye Bakanlığı’ndan gereğini ister. Maliye Bakanlığı, gereğini Defterdarlık eliyle 5 Kasım 1937 tarihinde kesinleştirecektir. Bunun üzerine TBMM’ye Başvekalet Kararlar Müdürlüğü eliyle iletilen yasa tasarısı, Devlet Ziraat İşletmeleri’nin (daha sonra Devlet Üretme Çiftlikleri, DÜÇ) kurulmasına ilişkindir.
1939 tarihli Atatürk Çiftlikleri kitabından alıntıladığımız elyazısı ile imzalı ve daktilo edilmiş iki metin; bazı değerlere dikkat çekmekte: 13 yılda yaratılan “memleketin ayrıldığı ziraat bölgelerinin her birinde köylülerin gözlerile görebilecekleri ve çalışmaları için örnek tutacakları böyle ziraat merkezlerine ihtiyaçları meydandadır.” noktasına gelen tarımsal etkinlik niteliği konusu çok önemli olsa gerektir.
Aşağıda sunduğumuz Resmi Senet ise Tapu Senedi’dir ve yukarıdaki gelişmeler ışığında, 11 Mayıs 1938 günü “Saat 12, Da[kika] 45” itibariyle Mustafa Kemal Atatürk adına Hasan Rıza Soyak tarafından imzalanan AOÇ arazileri ve mülkünün Hazine’ye devrini belgelemektedir. Bu mülkün dökümünu burada paylaşmadık; ama pek çok yerde yayınlanmıştır: Sayfalarımızda, Çağatay Keskinok yazısında da yeralmaktadır. 2010 yılından beri başta Ankara Büyükşehir Belediyesi olmak üzere, TC Başbakanlık ve diğer kurumların, kamu kurumları tarafından 1950 yılından beri AOÇ mirası/emaneti olan araziler ve malvarlığı üzerinde gerçekleştirmekte oldukları “talan”a yenilerini hızla ekledikleri gözlenmektedir. Büyük çoğunluğu Miras/Emanet’e sahip çıkmaya çalışan sivil toplum örgütleri tarafından 2007 yılından beri açılan ve bir çoğu hala yürümekte olan yargı süreçlerinin Mayıs sonu itibariyle 28 Dava içeriğini oluşturduğu da bilinmektedir.